12 Mayıs 2015 Salı

CEM KARACA-KARACAOĞLAN


TÜRKİYE


İSVİÇRE BELGESELİ


AŞIK VEYSEL


UZUN İNCE BİR YOLDAYIM

Uzun ince bir yoldayım
Gidiyorum gündüz gece
Bilmiyorum ne haldeyim
Gidiyorum gündüz gece
Dünyaya geldiğim anda
Yürüdüm aynı zamanda
İki kapılı bir handa
Gidiyorum gündüz gece

Kırkdokuz yıl bu yollarda
Ovalarda dağlarda çöllerde
Düşmüşüm gurbet ellerde
Gidiyorum gündüz gece

Şaşar Veysel iş bu hale
Kah ağlaya kah güle
Yetişmek için MENZİLE
Gidiyorum gündüz gece
 
Aşık Veysel Şatıroğlu

KÜBA BELGESELİ


ARJANTİN BELGESELİ


VATANDAŞLIK HUKUKU

Vatandaşlık hukukumilliyet ve yurttaşlık ile bunların kazanılması, aktarılması ve yitirilmesi konularıyla ilgilenen hukuk dalıdır. Uluslararası özel hukuka göre, her devlet kendine milliyet ve vatandaşlık bağıyla bağlı kişileri belirleme hakkına sahiptir. Bu kararlar genellikle yazılı hukuk ve içtihat hukuku yoluyla yaşama geçirilir. Uluslararası kamu hukukunuilgilendiren karar alma süreçleri de mevcuttur.

REKABET HUKUKU

Rekabet hukuku, serbest piyasa ekonomisinde rekabet sisteminin dengeli ve yeknesak bir biçimde uygulanmasını sağlayıcı düzenlemelerden oluşur.
Rekabet hukukunun amacı mal ve hizmet piyasalarındaki rekabeti engelleyici, bozucu veya kısıtlayıcı anlaşma, karar ve uygulamaları ve piyasaya hâkim olan teşebbüslerin bu hâkimiyetlerini kötüye kullanmalarını önlemek, bunun için gerekli düzenleme ve denetlemeleri yaparak rekabetin korunmasını sağlamaktır.
Türkiye'de rekabet hukuku, serbest piyasa ekonomisindeki rekabet sisteminin dengeli ve yeknesak bir biçimde uygulanmasını sağlayıcı düzenlemelerin, Türkiye için sağlanması amacıyla oluşturulan hukuk kurallarıdır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 167. maddesi “Devlet, para, kredi, sermaye, mal ve hizmet piyasalarının sağlıklı ve düzenli işlemelerini sağlayıcı ve geliştirici tedbirleri alır; piyasalarda fiilî veya anlaşma sonucu doğacak tekelleşme ve kartelleşmeyi önler” diyerek devleti Rekabet Hukukuna ilişkin düzenlemeler yapmakla yükümlü kılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti de Gümrük Birliği sürecinde AT rekabet hukuku mevzuatına uyum adına Avrupa Topluluğu’nu kuran Roma Antlaşmasının 85,86 ve 90. maddelerini esas alarak 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’u 13 Aralık 1994 tarihinde yürürlüğe sokmuştur. [1]
Bu kanun çerçevesinde 3 temel yasak alanı bulunmaktadır.[2]
1. Rekabeti engelleyici,bozucu,kısıtlayıcı etkisi olan teşebbüsler arasındaki anlaşmalar kararlar ve uyumlu eylemler
Bu haller, özellikle şunlardır:
  • Mal veya hizmetlerin alım ya da satım fiyatının, fiyatı oluşturan maliyet, kâr gibi unsurlar ile her türlü alım yahut satım şartlarının tespit edilmesi,
  • Mal veya hizmet piyasalarının bölüşülmesi ile her türlü piyasa kaynaklarının veya unsurlarının paylaşılması ya da kontrolü,
  • Mal veya hizmetin arz ya da talep miktarının kontrolü veya bunların piyasa dışında belirlenmesi,
  • Rakip teşebbüslerin faaliyetlerinin zorlaştırılması, kısıtlanması veya piyasada faaliyet gösteren teşebbüslerin boykot ya da diğer davranışlarla piyasa dışına çıkartılması yahut piyasaya yeni gireceklerin engellenmesi,
  • Münhasır bayilik hariç olmak üzere, eşit hak, yükümlülük ve edimler için eşit durumdaki kişilere farklı şartların uygulanması,
  • Anlaşmanın niteliği veya ticarî teamüllere aykırı olarak, bir mal veya hizmet ile birlikte diğer mal veya hizmetin satın alınmasının zorunlu kılınması veya aracı teşebbüs durumundaki alıcıların talep ettiği bir malın ya da hizmetin diğer bir mal veya hizmetin de alıcı tarafından teşhiri şartına bağlanması ya da arz edilen bir mal veya hizmetin tekrar arzına ilişkin şartların ileri sürülmesi,
2. Mal ya da hizmet piyasalarının bir bölümünde ya da tamamında hakim durumn kötüye kullanılması
Kötüye kullanma halleri özellikle şunlardır:
  • Ticarî faaliyet alanına başka bir teşebbüsün girmesine doğrudan veya dolaylı olarak engel olunması ya da rakiplerin piyasadaki faaliyetlerinin zorlaştırılmasını amaçlayan eylemler,
  • Eşit durumdaki alıcılara aynı ve eşit hak, yükümlülük ve edimler için farklı şartlar ileri sürerek, doğrudan veya dolaylı olarak ayırımcılık yapılması,
  • Bir mal veya hizmetle birlikte, diğer mal veya hizmetin satın alınmasını veya aracı teşebbüsler durumundaki alıcıların talep ettiği bir malın veya hizmetin, diğer bir mal veya hizmetin de alıcı tarafından teşhiri şartına bağlanması ya da satın alınan bir malın belirli bir fiyatın altında satılmaması gibi tekrar satış halinde alım satım şartlarına ilişkin sınırlamalar getirilmesi,
  • Belirli bir piyasadaki hâkimiyetin yaratmış olduğu finansal, teknolojik ve ticarî avantajlardan yararlanarak başka bir mal veya hizmet piyasasındaki rekabet koşullarını bozmayı amaçlayan eylemler,
  • Tüketicinin zararına olarak üretimin, pazarlamanın ya da teknik gelişmenin kısıtlanması.
3. Piyasaların tamamında veya bir bölümünde rekabetin önemli ölçüde azaltılması sonucunu doğuracak şekilde, hakim durum yaratan ya da mevcut hakim durumu güçlendiren Birleşmeler ve Devralmalar

AB HABERİ

 Parlamenterler Meclisi'ndeki (AKPM) Türk parlamenterlerin sayısı gelecek aylarda 12'den 18'e çıkacak ve Türkçe bundan sonra artık AKPM'nin çalışma dilleri arasında yerini alacak.

AA muhabirinin diplomatik kaynaklardan edindiği bilgiye göre, AKPM'deki Türk parlamenterlerin sayısının 12'den 18'e çıkmasını öngören rapor ve buna bağlı karar tasarısı 21-22 Mayıs'ta Saraybosna'da toplanacak daimi komite toplantısında oylanacak.

Kabul edilmesine kesin gözüyle bakılan rapor ve karar tasarısının, şeklen  Delegeler Komitesi'nde onaylanmasının ardından , AKPM'de diğer büyük ülkeler gibi 18 üye ile temsil edilecek. AKPM'de Türk heyetinin üye sayısının 18'e çıkmasının ardından, Türkçe bundan sonra AKPM'nin çalışma dili olarak kullanılacak.

AKPM'nin resmi dilleri İngilizce ve Fransızca. Mevcut çalışma dilleri ise bu iki dilin dışında, İtalyanca, Rusça ve Almanca.

Türkçe'nin çalışma dili olmasının ardından AKPM Genel Kurulu'nda bundan sonra sözlü çeviriler anında Türkçe'ye çevrilecek ve çeviri ile ilgili masraflar AKPM bütçesinden ödenecek.

Türkiye'nin AKPM'de üye sayısının artmasında en önemli kriter, nüfus oranı ve AKPM bütçesine yapılan bağışlar. Türkiye, bir süre önce AKPM'nin 2016 bütçesi için ana bağışçı ülkelerden birisi olmayı önermişti.
SABAH.COM.TR

MARDİN BELGESELİ


AB ADALET DİVANINDAN TÜRKLER LEHİNE KARAR

Almanya ilgili kararı 2007 yılında sahte evlilikleri önleme gerekçesiyle uygulamaya almıştı. Buna göre aile birleşimi ile ülkede ikamet izni talep eden kişilerin Almanca'ya temel seviyede hakim olduklarını ispat etmeleri gerekiyordu. Türkiye’de yaşayan kadın veya erkek eşten biri Almanca sınavını geçtiği takdirde Almanya’ya gelme hakkı kazanıyordu.
AB vatandaşları ile ABD, Japonya gibi ülkelerin vatandaşlarından Almanca şartı aranmaması eleştirilen konulardan biriydi. En çok eleştirilen konu ise uygulamanın birçok çiftin sınavda başarılı olamadığı gerekçesiyle aile birleşimi izni alamaması ve birbirine kavuşmasının engellenmesi oldu. Türkiye’den gelmek isteyen eşlerin sınavlardaki başarısızlık oranının yüzde 37 olduğu biliniyor.
Avrupa Adalet Divanı, dil şartının 1970 yılında Türkiye ile AB arasında imzalanan Ortaklık Sözleşmesi’ndeki katma protokole aykırı olduğunu ve o dönemde tanınan hakların geriye doğru kısıtlanamayacağını açıkladı. Avrupa Adalet Divanı’nın kararı Almanya’da yaşayan eşinin yanına gelmek isteyen Naime Doğan isimli vatandaşın açtığı dava sonrasında alındı.
Berlin’deki eşinin yanına gelme dilekçesi, okur yazar olmadığı için Almanca öğrenemediği gerekçesiyle geri çevrilen Naime Doğan önce Berlin İdari Mahkemesi'ne dava açtı. Berlin İdari Mahkemesi de dil şartının AB hukuku ile bağdaşıp bağdaşmadığı konusunda kararı Avrupa Adalet Divanı'na havale etti.
Alınan kararla Türkiye’den evlenenlerin Almanya’da yaşamalarının kolaylaşacağını belirten Berlin Türk-Alman İşverenler Birliği Başkanı Remzi Kaplan, Türkiye’deki kurslar yerine Almanya'ya gelenlerin burada dil öğrenmesinin daha kolay olduğunu söylüyor.
Avrupa Adalet Divanı’nın kararı ile Türklere dil sınavının hukuki dayanağı kalmadı. Uzmanlar kararın örnek oluşturacağı ve Almanya’da geçerli aile birleşimi mevzuatında yakın zamanda değişikliğe gidileceği görüşünde. Konunun yaz tatilinden sonra Federal Meclis’de ele alınması bekleniyor.
AMERİKANINSESİ.COM

AB HUKUKU

Avrupa Birliği hukuku, üye ülkelerin ulusal hukuklarının yanı sıra tek yargısal sistemdir. Avrupa Birliği yasaları pek çok alanda, özellikle de Avrupa ortak pazarında üye ülkelerin hukuk kurallarını geçersiz kılar. Avrupa Birliği'nin antlaşmalar aracılığıyla yayınladığı yasalar doğrudan etki kuralıya tüm üye ülkelerin iç hukuklarına girer ve tüm ülkeler için bağlayıcıdır. Avrupa Birliği'ne katılabilmek için birlik yasalarına koşulsuz tabi olunmasının kabul edilmesi gerekmektedir.

Avrupa Birliği hukuk sistemi

Avrupa Birliği'nin hukukî sistemi Topluluk tüzükleriYönergeler ve Kararlar başlıkları altında sınıflandırılan yönetmelikleri kapsayan birçok yasal prosedürden oluşur. Birliğin yaptığı antlaşmalar tüm yasama organ ve işlemleri için temel teşkil eder ve değişik alanlarda yasa çıkarmak için çeşitli yollar ortaya koyar.Avrupa Birliği'nin yasama prosedürlerinin bir önemli özelliği de üye devletlerden biri ya da parlamento üyelerinden ziyade neredeyse her zaman Avrupa Komisyonu tarafından teklif edilebilir olmasıdır. Diğer iki önemli unsur ise Avrupa Parlamentosu'na hazırlanan bir yasa tasarısını veto edebilme hakkını veren ortak karar mekanizması ve parlamentonun birlik lideRlerine bağlayıcılığı bulunmayan öneri ve eleştirilerde bulunabilmesidir. Birçok durumda yasa tasarılarının Zirve'de onaylanması gerekir.

Mahkemeler

Avrupa Birliği'nin idari fakat adli bölümü Avrupa Adalet Divanı ve Lizbon Antlaşması uyarınca adının Genel Mahkeme olarak değiştirilmesi öngörülen Avrupa Toplulukları İlk Derece Mahkemesi'nden oluşur. Bu iki kurum birlikte, imzalanan antlaşmalar ile Avrupa Birliği hukukunu değerlendirir ve uygular.[3] İlk Derece Mahkemesi, Avrupa Birliği'nin diğer mahkemelerinden önce genel olarak doğrudan bireyler ya da şirketler tarafından açılan davalara bakar. Avrupa Adalet Divanı ise üye ülkeler ile ya da Avrupa Birliği kurumlarıyla ilgili davalarla ve üye ülke mahkemelerinin bir üst kuruma sevk ettiği uyuşmazlıklarla uğraşır.[4] İlk Derece mahkemelerinde alınan kararlar için bazı yasalar doğrultusunda Adalet Divanı'na başvurulabilir ve temyiz istenilebilir.[5]
Üye devletlerin yerel mahkemeleri, Avrupa Birliği hukukunun birincil uygulayıcıları olarak birlik içinde önemli bir rol oynarlar. Yapılan antlaşmalar ışığında, Avrupa Birliği ve ulusal mahkemeler arasında bir iş birliği ilişkisi yatar. Yerel mahkemeler iç konularda Avrupa Birliği hukukunu uygulayabilirler ve bir yasanın yorumlanması konusunda açıklamaya gereksinim duyarlarsa Adalet Divanı'ndan bir önduruşma tarihi isteyebilirler. Mahkemelerde üye tamsayısı olarak bulunan üyelerin kararları sadece üye devletleri bağlamaktadıR.

ALBERT EINSTEIN

Albert Einstein (d. 14 Mart 1879 - ö. 18 Nisan 1955), Yahudi asıllı Alman teorik fizikçi.
Alman İmparatorluğu'nun Ulm kentinde dünyaya gelen Einstein, yaşamının ilk yıllarını Münih'te geçirdi. Lise eğitimini ve yüksek eğitiminiİsviçre'de tamamladı; fakat bir üniversitede iş bulmada yaşadığı zorluklar nedeniyle bir patent ofisinde müfettiş olarak çalışmaya başladı. 1905 yılı Einstein için bir mucize yıl oldu ve o dönemde kuramları hemen benimsenmemiş olsa da ileride fizikte devrim yaratacak olan dört makale yayınladı. 1914 yılında Max Planck'ın kişisel ricası ile Almanya'ya geri döndü. 1921 yılında fotoelektrik etkiüzerine çalışmaları nedeniyle Nobel Fizik Ödülü'ne layık görüldü. Nazi Partisi'nin iktidara yükselişi nedeniyle 1933'te Almanya'yı terk etti ve Amerika Birleşik Devletleri'ne yerleşti. Ömrünün geri kalanını geçirdiği Princeton'da hayatını kaybetmiştir.
Albert Einstein, özel görelilik ve genel görelilik kuramları ile iki yüzyıldır Newton mekaniğinin hakim olduğu uzay anlayışında bir devrim yaratmıştır. Sadece matematik hesaplamalar ve denklemler ile oluşturduğu kuramları sonradan deneysel olarak defalarca doğrulanmıştır. E = mc2 denklemi ile formüle ettiği kütle-enerji eşdeğerliği yıldızların nasıl enerji oluşturduğuna açıklama getirmiş venükleer teknolojinin önünü açmıştır. Fotoelektrik etki ve Brown hareketine getirdiği matematiksel açıklamalar, modern fiziğe diğer katkıları arasındadır. Ömrünün büyük bir kısmını bütün kuramları birleştiren bir birleşik alan kuramı yaratmaya çalışarak geçirmiş ama bu çabaları sonuçsuz kalmıştır. Einstein kuantum mekaniğinin bazı sonuçlarına, özellikle belirsizlik ilkesine oldukça şüpheci yaklaşmış fakat bu yaklaşımlar ileride geniş kabul görmüştür.
Einstein, Nazilerin nükleer bomba geliştirmesi endişesiyle ABD başkanı Roosevelt'e bir mektup göndermiş, ABD'nin nükleer çalışmalara başlamasını tavsiye etmiştir. Holokost sonrası Yahudilerin kendi ülkelerine sahip olması gerektiği fikrini savunmuş, İsrail'in kuruluşuna destek vermiştir. Çeşitli söyleşilerinde Yahudilik dinine ve diğer kutsal kitaplara inanmadığını belirtmiş, sosyalizme sempati duyan bir makale yayınlamıştır. Bertrand Russell ile birlikte nükleer silahlara karşı bir manifesto da yayınlamıştır.
1999'un sonlarında 100 ileri gelen fizikçiyle gerçekleştirilen milenyum oylamasında Einstein, tüm zamanların en iyi fizikçileri arasında 1. sırayı almıştır.
Einstein, hayatı boyunca 300’den fazla bilimsel makale yayınlamıştır, ayrıca 150’den fazla bilim dışı çalışmaları da olmuştur. Başarıları ve eserleri nedeniyle Einstein sözcüğü, “dahi” ile eş anlamlı olarak kullanılmaya başlanmıştır.

AYM'nin Askeri Casusluk davası karar gerekçesi belli oldu

YM, 9 Ocak'ta askeri casusluk davasında verilen mahkeme kararlarının yenilenmesi gerektiğine karar vermişti. Karar gerekçesi belli oldu.
Anayasa Mahkemesi, askeri casusluk davasında hapis cezası alanların yaptığı başvuruya ilişkin kararını açıkladı.
Mahkeme, dijital raporlar esas alınarak karar verilmesine rağmen,
- dijital raporlar üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılması ve
- savcının polislere yaptırdığı dijital inceleme raporunun kendilerine verilmesine yönelik talepleri,
reddeden ilk derece mahkemesi ve Yargıtay kararlarının, Silahların eşitliği ilkesine aykırı olduğuna hükmetti.
Anayasa Mahkemesi, silahların eşitliği ilkesi ihlal edildiği için adil yargılama yapılmış olamayacağına ve yargılamanın yenilenmesine karar vermiştir.
MEMURLAR.NET

ŞÜPHELİ AKIL HASTASIYSA TAKİPSİZLİK KARARI VERİLEMEZ

T.C
YARGITAY
14.CEZA DAİRESİ
ESAS NO: 2013/6318
KARAR NO: 2013/8312
KARAR TARİHİ:01.07.2013 


Tehdit ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından şüpheli H... hakkında yapılan soruşturma evresi sonunda; şüphelinin 5237 sayılı TCK.nın 32/1. maddesi kapsamında akıl hastası olması sebebiyle kovuşturma yapılmasına yer olmadığına, aynı Kanunun 32/1 ve 57. maddelerine göre gerekli güvenlik tedbirlerinin alınması için Sulh Ceza Mahkemesine müzekkere yazılmasına dair ...Cumhuriyet Başsavcılığının 24.04.2007 tarihli ve 2007/224 Esas, 2007/119 sayılı Kararını müteakip, adı geçenin yüksek güvenlikli sağlık kurumlarından birinde koruma ve tedavi altına alınmasına ilişkin ...Sulh Ceza Mahkemesinin 27.04.2007 tarihli ve 2007/102 Değişik İş sayılı Kararı ile 24.01.2012 tarihli ve 2012/11-32 sayılı Kararının;

Dosya kapsamına göre, şüpheli hakkında soruşturma evresinde Adana Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesinden alınan 13.04.2007 tarihli, 6... sayılı sağlık kurulu raporunda, işlediği suçun hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayacak durumda olup, davranışlarını yönlendirme yeteneğinin önemli ölçüde azalmış olduğu ve 5237 sayılı Kanunun 32/1. maddesinden istifade edeceğinin bildirilmiş olması ve anılan fıkrada bu durumda olan kişiye ceza verilmeyeceğinin düzenlenmiş bulunması karşısında, akıl hastası olan şüpheli hakkında Cumhuriyet Başsavcılığınca kovuşturmaya yer olmadığına karar verilemeyeceği, mahkemesince yapılacak yargılama sonucunda anılan madde kapsamında kaldığı anlaşılan sanık hakkında ceza verilmeyip, güvenlik tedbirine hükmedilmesi gerekeceği gözetilmeden, talebin bu yönden reddi yerine, yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı CMK.nın 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 24.04.2013 gün ve 94660652-105-33-10135 -2013/6709/26959 sayılı kanun yararına bozma istemine atfen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize ihbar ve dava evrakı tevdi kılınmakla gereği düşünüldü:

5237 sayılı TCK.nın 32/1. maddesi "Akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmez. Ancak, bu kişiler hakkında güvenlik tedbirine hükmolunur," hükmünü öngörmektedir. 32. madde uyarınca akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmemesi, ancak bu kişinin iddia olunan suçu işlemiş olması durumuna ilişkindir. Akıl hastası kişinin kendisine yüklenen eylemin; 

a) Kanunda suç olarak tanımlanmamış olması,

b) Yüklenen suçun sanık tarafından işlenmediğinin sabit olması,

c) Yüklenen suç açısından failin kast veya taksirinin bulunmaması,

d) Yüklenen suçun sanık tarafından işlenmesine rağmen, olayda bir hukuka uygunluk nedeninin bulunması,

e) Yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması, durumlarında sanık hakkında beraat kararına hükmolunacak, ceza ve güvenlik tedbirine hükmedilmeyecektir.

Akıl hastası kişi hakkında, mahkûmiyet kararı verilmesi gereken hallerde ise 32/1. madde uyarınca ceza verilmeyecek, bununla birlikte bu kimseler hakkında ceza ve güvenlik tedbirlerine hükmolunması gerekecektir.
Bu durum karşısında; tehdit ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun şüphelisi H... hakkında ...Cumhuriyet Başsavcılığınca şüphelinin akıl hastalığı gerekçe gösterilerek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra, ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunması isteği üzerine, mahkemenin TCK.nın 57. maddesi gereğince verdiği güvenlik tedbiri kararı bu nedenlerle yerinde bulunmadığından, Cumhuriyet Savcılığının şüpheliye yüklediği suçlara ilişkin olarak kamu davasını açmasını ve bu davanın sonucuna göre ceza ve güvenlik tedbirlerine hükmolunup olunmayacağının ise görevli mahkemece belirlenmesi gerekmektedir. Mahkemenin, Cumhuriyet Savcılığının güvenlik tedbirine hükmedilmesini içeren isteminin reddi yerine, kabulüne ve güvenlik tedbirine hükmedilmesi hukuka aykırıdır. 

Bu nedenlerle; kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yerinde görülmekle ...Sulh Ceza Mahkemesinin 27.04.2007 gün ve 2007/102 Değişik İş sayılı Kararı ile 24.01.2012 tarihli ve 2012/11 Esas, 2012/32 sayılı Kararın CMK.nın 309. maddesi uyarıncaBOZULMASINA, müteakip işlemlerin yerine getirilmesi için dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 01.07.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


KARARARA.COM

AYM'den gerekçe içermeyen mahkeme kararları için önemli karar

İŞKUR, bir şirkete idari ceza vermiştir. Şirket cezanın iptali için ilk derece mahkemesinde dava açmış ve cezanın kendisine tebliğ edilmediği için iptal edilmesini istemiştir. Mahkeme kurumdan getirdiği evraklar üzerinde yaptığı inceleme sonrasında, dosyayı reddetmiştir.

İlk derece mahkemesi, kurumdan getirdiği evraklarda, kurum cezayı tebliğ ettiğini belirtmektedir. Mahkeme bu bilgiyi dava açana vermediği için, davacı tam savunma yapamamıştır.

Davacı şirket bu hususları da içeren yeni bir şikayet dilekçesiyle karara üst mahkemede itiraz eder ancak mahkeme ortada yeni iddialar da olmasına rağmen dosyayı olduğu gibi onat ve gerekçe belirtmez.

Anayasa Mahkemesi, ortada yeni iddialar olmasına rağmen gerekçe içermeyen bu mahkeme kararının yenilenmesi gerektiğine karar vermiştir.

HUKUK

Hukuk (Arapça: حقوق ), bireytoplum ve devletin hareketlerini, birbirleriyle olan ilişkilerini; yetkili organlar tarafından usulüne uygun olarak çıkarılan, kamu gücüyle desteklenen, muhatabına genel olarak nasıl davranması yahut nasıl davranmaması gerektiğini gösteren ve bunun için ilgili bütün olasılıkları yürürlükte olan normlarla düzenleyen normatif bir bilimdir. Hukuk, birey-toplum-devlet ilişkilerinde ortak iyilik ve ortak menfaati gözetir.
Hukuk kelimesi; Arapça "hak" (حق) kökünden gelir ve kelimenin çoğuludur. Türk Dil Kurumu'na göre hukuk kelimesi, "Toplumu düzenleyen ve devletin yaptırım gücünü belirleyen yasaların bütünüdür". Bunun dışında hukukun "haklar" anlamı da vardır.
Hukuk dönemden döneme değiştiği için hala doyurucu bir tanım yapılamamıştır. Kant "Hukukçular hala hukukun tanımını aramaktadırlar" der. Günümüzde en çok kabul edilen tanımı ise: "Belirli bir zamanda belirli bir toplumdaki ilişkileri düzenleyen ve uyulması devlet zoruna (müeyyide) bağlanmış kurallar bütünüdür".
Geniş bir kavramla ifade etmek istersek teknik anlamda hukuk;örgütlenmiş bir toplum içinde yaşayan insanların birbirleriyle veya kişilerin yine kendilerinin meydana getirdiği topluluklarla ve bu toplulukların birbirleriyle olan ilişkilerini düzenleyen,kişilerin güvencesini ve insan haklarını sağlamak amacıyla oluşturulan ve devlet gücü ile desteklenen bağlayıcı,genel,soyut ve devamlı kurallar bütünüdür.
Bilimsel bir disiplin olarak hukuk, kendi içinde temel olarak ikiye ayrılır. Genel olarak hukukun kişiler arası ilişkileri konu alan kısmına Özel Hukuk, kişiler ile devlet veya devleti oluşturan kurumlar arası ilişkileri düzenleyen kısmına ise Kamu Hukuku adı verilir. Bu ayrım roma hukukundan kalma bir ayrımdır (ius privatum-ius publicum). Medeni Hukuk,Ticaret Hukuku ve Devletler Özel Hukuku özel hukukun, buna karşılık Anayasa HukukuCeza Hukuku ve İdare Hukuku kamu hukukunun başlıca alt dallarıdır.
Kamu hukuku,devletin ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının örgütlenişine,işleyişine,gördükleri hizmetlere ilişkin kurallar içerir.Demokratik toplumlarda kamu hukukuna başlıca egemen olan ilkeler hukuki güvenlik ve kanunilik prensipidir.Özel hukuk ise dar anlamıyla kişilerin birbirleriyle olan ilişkilerini düzenler.Egemen olan ilkesi irade serbestisidir(Privataautonomie).
Hukuku diğer toplumu düzenleyici kurallar olan örf ve adetler, gelenekler ve dinlerden ayıran özellik devlet tarafından güvenceye alınmış ve cebri yaptırımlara sahip olmasıdır.Hukuk kuralları insan davranışlarını düzenler ve bulunduğu toplumun değer yargılarını taşır.Soyutluk ve genellik özelliği sayesinde benzer nitelikteki bütün durumlarda uygulanması sağlanır.

BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETİ

Büyük Selçuklu Devleti ya da Büyük Selçuklu İmparatorluğu[9] (Farsçaامپراطوری سلجوقیان), bir Türk devleti. Zamanla yayıldığı bölgelerdeki Farsi kültürü benimsemiştir.[10] [11]
Göçmen Türklerde bozkırdaki ırmakları geçiş büyük önem arzediyordu. Oğuzname'de salı keşfeden kişi boyun önemli bir atası sayılmaktadır. Hanedanın atası olan Selçuk Bey tarafından temeli atılan bu devlet Bağdat'ı kendine başkent yaparak Abbâsîhalifesinin koruyucusu konumuna erişti. 1092 yılında Selçuklu hükümdarı Melikşah'ın ölümünden sonra bölünmeye uğradı. Bu devletin yıkılmasından sonra Selçuk Bey'in soyundan gelenler tarafından kurulan diğer devletler:Kirman Selçuklu Devleti,Horasan Selçuklu DevletiIrak Selçuklu DevletiSuriye Selçuklu Devleti ve Anadolu Selçuklu Devleti'dir. 1040-1157 yılları arasında hüküm süren Büyük Selçuklular, en güçlü oldukları dönemde HarezmHorasanİranIrakSuriyeArap Yarımadası veAnadolu'nun büyük kısmına egemen olmuş bir Türk devletidir. Kapladıkları alan doğuda Balkaş ve Issık Gölleri, Tarım Havzası; batıda Ege ve Akdeniz sahilleri, kuzeyde Aral GölüHazar DeniziKafkasyaKaradeniz; güneyde Arabistan dahil Umman Denizi'ne kadar ulaşıyordu (10.000.000 km2).
Kınık boyu Orta Asya'daki Oğuz boylarından biriydi. Büyük Selçuklu İmparatorluğunun çekirdeğini oluşturan boy, ittifak ile bu boy olarak kabul edilmesine karşın elimizde bunu gösteren net bir kanıt yoktur. Devlete ve hanedana adını veren Selçuk Bey'in bilinen en eski atası babası Dukak'dır. Dukak Yengikent Oğuz Yabguluğu'nda subaşı (ordu/birlik komutanı) olarak görev yapmış ve daha sonra adı kaynaklarda “Salcuk”, “Salçuk”,”Selcük”, “Selçuk”, “Sarçuk” gibi farklı şekillerde yazılan oğlu Selçuk bu göreve gelmiştir. Selçuk Bey’in torunlarının kurduğu devlet devrin kaynakları tarafından, onun adına nisbetle Selçukiyyan, Selaçıka, Al-i Selçuk (Selçuklu ailesi) olarak verilir. Oğuz Yabgularının Hazar Kağanlığı veya Karahanlılar’a bağlı oldukları ileri sürülür. Oğuzlar’ın Karahanlılar ile bazen mücadele, bazen de ittifak halinde bulundukları ve onlara paralı asker olarak hizmet ettikleri tespit edilmiştir. Selçuk Bey’in oğullarına Mikail, İsrail, Musa, Yusuf gibi isimler vermesi nedeniyle de Hazarlara bağlı olduğu ve Musevi olduğu ileri sürülmektedir[12].
X. yüzyılın ikinci yarısında, Kıtaylar Moğolistan’dan çıkartılınca Kıpçak boy birliği dağıldı ve Oğuzlar kuzey komşuları olan Türk boylarının birleşmesi ve göçleri sebebiyle ciddi baskıya maruz kaldılar. Bu da Yabguların otorite ve güçlerini etkilemeye başladı. Bu etki ve belki de bazı kaynaklarda belirtilen Selçuk Bey'in iktidar mücadelesine girdiği Yagbu karşısında başarılı olamaması sonucu (tahminen 960~985) Selçuk Bey boyu ile beraber Maveraünnehir yönüne göç ettiler ve yine bir Yabgu'ya bağlı Cend'e yerleştiler. Bu bölge o sıralarda özellikle Samaniler tarafından yoğun biçimde islam propogandası uygulanan bir bölgeydi ve Selçuk Bey de ailesi ile islamiyeti seçti. İslamiyeti seçmesinden sonra da kısa süresinde etrafındakiler ve özellikle silahlı Oğuzlar onun önderliğinde topladılar. Bu göçebe topluluk Karahanlılara ve Samanîlere savaşlarda asker vererek karşılığında geniş otlaklar elde etti ve Samanîler Devletinin yönetiminde söz sahibi oldu. Samanîler Devleti yıkılınca Selçuk Bey, Müslüman halkıyla birlikte Horasan bölgesine yerleşti. Selçuk Bey'in 1009'da ölümünden sonra daha da güneye indiler.
Selçuk Bey'in oğlu Arslan Bey'in yönetiminde, Karahanlıları ve Gaznelileri endişelendirecek kadar güçlendiler. Arslan Bey'in Gaznelilerce tutuklanması ve 1032'de ölmesinden sonra, Selçuk Bey'in torunları Tuğrul Bey ve Çağrı Bey bağımsızlıklarını elde etmeye giriştiler. Selçukluların teşkilatlı devlet düzenine girmesi bu dönemde oldu. Devletin ilk yöneticisi Tuğrul Bey'di. Selçuklular1035'te büyük bir Gazneli ordusunu yenerek Horasan içlerine doğru ilerlediler. 1037'de de, bugünkü Türkmenistan’da yer alanMerv kentini ele geçirdiler. 1038'de Gaznelileri ikinci kez yendiler ve Nişabur kentine girerek bağımsızlıklarını ilan ettiler. Tuğrul Bey sultan sanıyla hükümdar ilan edildi ve Büyük Selçuklu Devleti de böylece kurulmuş oldu.
Gazneli I. Mesut, Büyük Selçuklu Devleti’ni ortadan kaldırmak amacıyla güçlü bir orduyla Selçuklu topraklarına girdi. Gazneli ve Büyük Selçuklu orduları, Merv yakınlarında Dandanakan denen yerde karşılaştılar. Mayıs 1040’ta yapılan Dandanakan Savaşı'nda, Büyük Selçuklular Gazneli ordusunu ağır bir yenilgiye uğrattı. Bu savaştan sonra Büyük Selçuklu Devleti’nin Harzem ve Horasan'da varlığı kesinlik kazandı. Tuğrul Bey, bu savaşın ardından giriştiği fetihlerle bütün İran'ı denetimi altına aldı. 1041'de Kirman, 1042'de Harzemşahlar ve Kakuveyhîler, Cürcan'da Ziyarîler ve Misafirîler, Hamedan ve İsfahan şehirleri, 1051'de Şiraz'daki Kalicarîler, 1052'de Umman, 1054'te Tebriz'deki Revadîler, Diyarbakır'daki Mervanîler, Hille'deki Mezyedîler,Musul'daki Ukaylîler, 1056'da Huzistan'daki Hezâresbîler ve Büveyhoğulları'nın toprakları Büyük Selçuklu Devleti'ne katıldı. Devletin sınırları, batıda Bizans, güneybatıda Abbasiler, kuzeybatıda Gürcistan topraklarına dayandı.
18 Eylül 1048'de Erzurum yakınlarındaki Pasinler Ovası'nda birleşik Bizans-Gürcü ordusuyla yaptığı Pasinler Savaşı'nı kazanan Büyük Selçuklular, Doğu Anadolu içlerine akınlar düzenlemeye başladılar. İslam dünyasının dinsel önderi konumundakiAbbasiler, bu dönemde Bağdat'ı elinde tutan Büveyhilerin siyasal baskısı altındaydı. Tuğrul Bey, Halife Kâim'in çağrısı üzerine 15 Aralık 1055'te Bağdat'a girdi ve Büveyhileri halifeliğin merkezinden çıkardı. Bu olayın ardından Büyük Selçukluların İslam dünyasındaki itibarı arttı.

HOLLANDA

Hollanda (FelemenkçeBu ses hakkında Nederland ), Hollanda Krallığı'nı meydana getiren dört ülkeden biri. Topraklarının büyük kısmıBatı Avrupa'dadır, ayrıca Karayipler'de üç adası bulunmaktadır.
Hollanda, kuzey ve batıda Kuzey Denizi, güneyde Belçika, doğuda ise Almanya ile komşudur. Ülke topraklarının çoğunluğu deniz seviyesinin altındadır. Hollanda, Belçika ve Lüksemburg ile birlikte Benelüks ülkelerinden bir tanesini oluşturur. Hollanda'nın Rotterdamkenti, Avrupa'nın en büyük limanlarından biridir.
Hollanda meşruti monarşi ile yönetilen bir Avrupa ülkesidir. Hollanda nüfus yoğunluğu fazla olan bir ülkedir. Ülke özellikle peynirleriyel değirmenleribisikletlerilaleleri, Holştayn adı verilen inekleri ve sosyal hakları ile tanınır. Ülkenin eşcinsellik (bkz: Hollanda'da eşcinsel evlilik), esrar kullanımı ve fahişelik gibi konulara karşı çok hoşgörülü[kaynak belirtilmeli] politikaları vardır.
Hollanda Avrupa BirliğiNATOOECD üyesidir. Ayrıca Kyoto Sözleşmesi'ni imzalamıştır. Ülke Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne, Uluslararası Adalet Divanı'na Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne ve Europol'e ev sahipliği yapmaktadır.
Hollanda ismi aslında sadece ülkenin kuzeybatı kısmından Birleşik Hollanda Krallığı'nın en önemli eyaleti olan Hollanda Eyaleti'nden gelmektedir. Kısaca Hollanda olarak adlandırılmaktadır. 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bu eyalet iki ayrı eyalete bölünmüştür: Kuzey Hollanda (Başkent:Haarlem) ve Güney Hollanda (Başkent LaheyDen Haag). Felemenkçede "Hollanda" ifadesi sadece bu iki eyalet için kullanılır.
Hollanda'nın dışındaki ülkelerde Hollandalılar genellikle "Hollandalı" olarak adlandırılırlar ve Hollanda turizm endüstrisi ve diğer endüstriler de ülkelerini "Hollanda" olarak pazarlamaktadırlar (hem İngilizce'de, hem de Almanca'da). Hollanda eyaletinden gelmeyen Hollandalılar, ismi veren bölge olan Hollanda'nın ülkenin geri kalan bölümlerinde herkes tarafından sevilmediği için, "Nederland" için "Hollanda" adına ve "Nederlander" için "Hollandalı" adına belli bir antipati beslemektedirler.
İngilizce "Dutch" adı, "duutsc" gibi Orta Hollanda biçimlerinden ortaya çıkmıştır. "duutcs" ve "dietsc" gibi Orta Hollanda biçimleri halk arasında konuşulan lehçelerin adlarıdır ve bu lehçelerin, yönetimin, bilimin ve kilisenin dili olan Latince'dan ayırd edilmesine yaramışlardır. "Dutch" ve "duutsc" biçimleri Almanca bir kelime olan "deutsch" ile bağlantılıdır, aynı kökenden gelir. Fransızlar ise bu bölgeyi Pays-Bas yani düzlük ( ova ) ülke olarak tanımlarlar.
Utrecht Birliği'ne bağlı Kuzey Hollanda eyaletleri (Güney Hollanda, Zeeland, Utrecht, Gelderland, Overijssel, Groningen ve Friesland)26 Temmuz 1581'de İspanya kralı II. Felipe'den bağımsızlıklarını ilan ettiler. 1648'de imzalanan Vestfalya Antlaşması'nda Hollanda vilayetlerinin bağımsızlığı tanındı. Bu yaklaşık olarak, daha sonra kurulacak olan Hollanda'nın bulunduğu bölgeydi. Buna karşın, bu bölgenin güneyinde kalan bölgeler, Flanderler dahil olmak üzere, krallıkta kaldı; daha sonra bu bölgede Belçika bağımsızlık kazanmıştır. Bu tarihten sonra Kuzey Hollandalılar ve Güney Hollandalılar olmak üzere iki toplumdan bahsedilmeye başlandı.
Viyana Kongresi kuzey ve güneyi bağımsız bir ülke olan Hollanda Krallığı olarak kısa bir süre için birleştirdi. Lakin güney Hollandalılar (Felemenkliler) 1830'da bağımsızlıklarını Belçika adı altında ilan etmişlerdi bile. ("Belgica" eski bir Roma eyaletinin ismidir, veRönesans döneminde bu ifade, kuzey de dahil, Hollanda'nın Latince ismi olarak kullanıldı.)
Hollanda I. Dünya Savaşı boyunca tarafsız kaldı. Ancak II. Dünya Savaşı'nda Alman işgaline uğradı. 10 Mayıs 1940 tarihinde Nazi Almanyası Belçika ve Hollanda'yı işgal etti. Ayrıca 1942 tarihinde Japonya Hollanda'nın bir sömürgesi olan Endonezya'yı işgal etti. Savaş bittikten sonra Endonezya bağımsızlığını ilan etti.